Kahkaha

Bayıldım

Cool

Kızgın

Mahcup

Öğretici

Şaşkın

Suskun

Tatlı

Üzgün

Süper

Teşekkür et , Mutlu aşkı yaşa

Ana Sayfa » Serbest » Hikayeler » Teşekkür et , Mutlu aşkı yaşa
Teşekkür et , Mutlu aşkı yaşa

Bir başka gezegenden çıkıp gelmişti sanki yaşlı manevi annem. Yaşlı demeye dilim varmıyor aslında, şimdi bunları yazarken. O gencecik bir kadındı! Saçlarına kar yağdığı için beyaz görünüyorlardı. Yanaklarının aşağıya doğru sarkmasının nedeni, yer çekiminin onun oturduğu yerde aniden on kat daha çok oluşuydu. Ellerindeki kırışıklıkların fazlalığı, çalışma koşullarından kaynaklanıyordu. O bir emekçiydi ve tam altmış yıl çalışarak perişan etmişti ellerini. Konuşurken inip kalkan göğüs kafesi, gözlerindeki o pırıltıyla hiç sönmeyecekmiş gibi duran fer, heyecanları, yürekten gülüşleri, maziye dalıp gittiğinde yaşadığı o muazzam hüzün, dünü yaşadığının, dününü bugüne taşıma yeteneğinin ne kadar güçlü olduğunu haykırıyordu.
Benim manevi annem, annem kadar aziz, onun kadar sıcacık, onun kadar sevecen, onun gibi anneydi bana. Bir tek göz rengi farklıydı annemden. Anneminkiler ela, onunkiler maviydi. Deniz mavisiyle, gök mavinin karışımı, bambaşka bir maviydi o annemin gözleri?

Ihlamur içmek istemişti o akşam vakti buluştuğumuzda. İncecik bilekleri vardı. Ne zaman bardağına uzansa, damarları çıkmış o incecik bilekler takılıyordu gözüme. Onlarda muazzam bir yaşanmışlık vardı. Evlatlar belki de sabahlara kadar sallanmıştı o bileklerin gücüyle. Evlatlar sevilmiş, sarılmıştı. Evlatlar bağıra basılmıştı. Kucaklanmışlardı. Sonra torunlar diye düşünüyordum. Annemin o ince damarlı bilekleri onları sarmıştı elbette. Ana yüreği diyerek bastırmıştı gönülden. O eller dostlarının elini sıkmıştı, gözlerinin içine sevecen bakarak. O eller neler yapmıştı daha. Ne güzel şeyler?

Ihlamurunu bitirdi annem. Ve maviş gözlerini gözlerime dikip damarlı küçük eliyle elime uzanırken, “Bütün kitaplarını bir kez daha okudum evladım”, dedi “hüzünlü bir sesle” ve konuşmak istedim seninle. Umarım kırmazsın beni.?
“Seni kırar mıyım prensesim benim,” dedim, “ama sesindeki şu kırılma, hüzün pek hoşuma gitmedi, bir sorun yok değil mi?”
“Dün gece seni, daha doğrusu hayatını düşündüm bir süre son kitabını da bitirdiğimde ve üzüldüm oğlum,” dedi annem.
“İyiyim,” dedim elini avucumun içine alırken, “neden üzülüyorsun ki?”
“Sana inanmıyorum oğlum,” dedi gözlerini yüz hatlarımda gezdirirken, “mutluluk oyunu oynuyorsun aslında sen. Kitaplarının satırlarına sinen o derin hüzün, yalnızlık ve deli bir gönülle mutlu olamazsın zaten. Bunu çok düşündüm ben, özellikle de dün gece.”
Acı bir gülümseme yayıldı bir anda yüz hatlarıma. Susarken konuştum kendimle. O annem kadar yakındı bana. Ana yüreği vardı onda. Ve analar anlardı oğullarının mutsuz olup olmadıklarını. Toparlanıp bir şeyler söylemeye hazırlanırken devam etti annem:
“Acımasız yüzünü gördün hayatın. O kadar çok şey kazanıp o kadar çok şey kaybettin ki, bu gözünde hayatı önemsizleştirdi. Evet, hayatı yine de sevdiğini biliyorum elbette, ama sanki biraz küskünsün ona. Onu ve kendini ciddiye alman gerekirken başkalarını ciddiye aldın. Herkese değer vermek isterken aynı değeri kendine vermedin. Başkalarına özenli davranırken kendini unuttun. Geçenlerde beni aradın hatırlarsan, biraz rahatsızmışsın. Aynı kentte oturmuyoruz oğul. Yoksa ben senin yanında olurdum, biliyorsun. Bak yaşımda yanında olur bir iki tatlı söz söylerdim. Bir çorba yapardım sana. Konuşurduk, sana sarılırdım. Şefkat, ilgi ve sevgi en iyi ilaçtır, inan bana. Yanında kimse yokmuş. Hayatına kaç kadın girip çıktı tanrı bilir. Kiminin adını, yüzünü, kendisini unuttun. Kimi hayal meyal kafanda. Durmadan evlenip boşandın. Kimi kadınlar iyi davrandı sana. Kimileri kötü. Kimi duygularını yağmalamaya geldi, kimisi de yaralarını sarmaya. Ama sen her ikisi kadın türünü de anlamadın. Bana kızmıyorsun değil mi yavrum?”

O merhamet dolu gözlerinin içine baktım annemin ve devam etmesini istedim bir el hareketiyle.
“Seni en çok üzen mesleğin ve kadınlar oldu, biliyor musun” Bana hayır diyebilirsin elbette. Ama ben böyle düşünüyorum. Mesleğinde büyük hayal kırıklıkları yaşadın. Namussuz insanların işgali altındaki bir mesleği yaparken kişiliğini korumaya çalıştın. Ama bu seni çok yordu. Yazmanın dışında mesleğinin her alanından nefret ediyorsun aslında. Ama bunu geçelim şimdi, başka zaman konuşuruz.
Gelelim kadınlara” Aslında onlar değil, kadın fenomeni değil yani seni üzen, seçtiklerin üzdü seni. Hayatını dingonun ahırına çevirdiğin için üzüldün. O kadınların hepsinin acı çektiğini, bir yudum sevgiyle ihtiyaçları olduğunu, ellerinden tutulması gerektiğini, seni sevdiklerini, değer verdiklerini, aşık olduklarını düşündün. Bazıları öyleydi de gerçekten diye düşünüyorum, ama çok azı. Belki de sen hep verdin ve sadece cinsellik bekledin ya da onu alabildin. Hesapları vardı sana gelirken çoğunun. Ama sen bunu anlayamadın. Anlaman da zor olurdu zaten. Çünkü sen erkeksin, kadın dünyasına derinlemesine vakıf olamazsın. Erkekler daha düz düşünür. Kadınlar öyle değil. Kafalarında kırk tilki dolaşır, ilişkiler söz konusu olduğunda. İnanılmaz oyunlar oynarlar. Gerçekte hiç sevmedikleri erkekleri bile cinsel cazibelerini bir silah gibi kullanarak aşık rolü oynayabilirler. Cin ve kadınlar gibi düşünebilen erkeklerin dışında kalanlar yer bu numaraları. Sana yapıldı mı bu bilmiyorum. Aşk değil belki ama seni sevdiklerine inandıran çok kadın olmuştur, gerçekte hiç sevmedikleri halde. Bir şey sormak istiyorum sana. Çok kadına büyük hazlar verdiğini, onlara çok iyi davrandığını, onları anladığını, sevdiğini, değer verdiğini, özgür bıraktığını, mutlu ettiğini biliyorum. Peki, bunların kaçı ayrılırken teşekkür etti sana evladım?”
Çayımdan okkalı bir yudum aldım. Annemin gözlerindeki o yanıt bekleyen kararlılığa baktım bir süre ve geçmişimin labirentlerinde kısa bir gezintinin ardından, “Sanırım dört kadın yaptı bunu,” dedim.
“Onca kadın arasından dört tanesi ha,” dedi şaşırarak.
“Evet, ne yazık ki öyle oldu,” dedim.
“Bu kadınlar aşık mıydı sana peki?”
“Teşekkür edenlerin biri aşıktı. Diğerleri hoşlanıyordu ya da seviyordu.”
“Anladım,” derken ses tonundan, zihninin o masanın dışında bambaşka bir yerlere, belki de uzak geçmişe doğru yol aldığını anladım. Susuşlarının birbirine eklendiği o anlarda bekledim.
Çok bekletmedi beni.
“Sana bir itirafta bulunacağım oğlum, sonra senin otuz yıldır dayak yediğin bu kadın dünyasına döneriz yine,” dedi kararlı bir ses tonuyla, “ama lütfen soru sorma, araya da girme. Sadece dinle beni, söz mü?”
Sır dedim içimden birkaç kez, belki de uzak geçmişten. Aşk ya da ilişkiler üzerine. Kim bilir. Bekle ve dinle. Evet anlamında başımı salladım.

“76 yaşındayım şimdilerde biliyorsun. Tam kırk dört sene önce yaşadığım bir şeyden söz edeceğim sana” Evliydim ve o zamanlar da İzmir`de oturuyordum. İki kızım vardı. Mutsuz bir evliliğim vardı diyemem. Biraz mantığa dayalı bir evlilikti ama. Yoksul da değildik. Kocamın orta halli bir işi vardı. Ben de çalışıyordum. Öğretmendim biliyorsun. Hayatı hala çok seviyorum. O zamanlar çok daha fazlaydı bu sevgi elbette. Tuttuğunu koparan, biraz deli dolu, zeki, atılgan, duygularını bastırmaktan güçlük çekmeyen biriydim. Ama bir gün bir adam her şeyi değiştirdi oğlum?”
Bir süre sustu. Benim meraklı ve şaşkın bakışlarımın üzerine çevrildiğinden hiç de rahatsız olmadan birkaç kez yutkundu ve devam etti”
“O da benim gibi öğretmendi. Kırklı yaşlarda yakışıklı, karizmatik, ama sessiz, sakin, gözleri harika bir adamdı. Adam gibi bir adam? Bana bir kez bakması yetti. O bakışlarda çok şey vardı, ne çok şey vardı bir bilsen! Şefkat, merhamet, aşk, terbiye edilmiş şehvet, beğeni, müthiş bir sıcaklık” Alev alev yanan iki hayat pınarı sanki! Ayrıntıları çoktur ona aşık olma sürecimin, ama bu önemli değil. Sonunda aşık oldum ona. O da bana. İkimiz de evliydik. Eşini tanıyordum, o da benimkini. Ama arkadaş filan değildik. Tanıdık işte. İkimiz de eşlerimizden kopmayı göze alamadık bazı nedenlerden dolayı. Kırk dört yıl önce toplum rahat değildi şimdilerde olduğu gibi. Yani aşkımızı gizli yaşamak zorunda kaldık. Onunla neler mi yaşadım” Bu anlatılamaz ki evladım. Buna sözcükler yetmez! Onunla yaşadığım her şey gerçekleşmiş bir mucizeydi sanki. Her yerini, her şeyini deli gibi seviyor, istiyordum. O kendini kontrol etmekte daha yetenekliydi benden. Aklım fikrim ondaydı. Kocama çaktırmamak için bin tane önlem alıyordum. İki üç kez yakalanmanı eşiğinden döndüm. Kocam tutucu biriydi. Onun sülalesi de öyle. Yani boşanıp evlenmemiz söz konusu olamazdı o koşullarda. Ama üç aylık ilişki beni dağıtmıştı. Feci kıskançlıklarım başladı. Adamı deli ediyordum. Karısından boşanmasını, benim kocam izin vermezse boşanmamıza kaçmamızı önerdim belki bin kez. Başının etini yedim. Aşkımızın ölünceye kadar doludizgin süreceğinden o kadar emindim ki! Onun üç çocuğu vardı.
İlişkimiz beş ayını doldurmuştu artık. Ve bir gün, uğursuz bir gün, buluştuğumuz bir arkadaşımızın evinde, ayrılmamız gerektiğini söyledi bana ağlayarak. Dünyam başıma yıkıldı tabii ki. Hayır dedim, çıldıracak gibi üstüne abanıp olamaz diye bağırdım. Ben sana aşığım dedim, korkaksın dedim, kaçalım dedim. Öyle bir köşeye sinip sessizce ağladı, tepki vermeden. Ben çılgınlıklarımı sıralarken, arada bir cılız bir sesle bana aşık olduğunu söylüyordu. O evde delirecektim oğlum. Perişan bir halde attım kendimi dışarıya. Bir süre sokaklarda yürüdüm. Denizin kıyısında doya doya ağladım. Adama lanetler yağdırdım. Onu korkaklıkla suçlayıp durdum. Kafayı yemek üzereyken eve gittim. Kızlarımı yedirdim, ama bir de bana sonra. Herhalde onlara verdiğim tabaktaki yemeğin yarısı benim gözyaşlarımdı. Sonra ikisine sarılıp uyuttum onları. Kocam geldiğinde de bitkin bir ses tonuyla hasta olduğumu söyledim.”
Hala sözümü tutmaya çalışıyordum, o sustuğu halde. Bir sigara yaktı. Çok arada bir içerdi sigarayı. Zararı yok diye düşündüm. Susuyordum, ama bu aşkın başına daha neler geldiğini de çok merak ediyordum.

“Ertesi gün rapor aldım ve on gün okula gitmedim. Evde kızlarımla ilgilenmeye çalıştım. Adamı görmek için deli oluyordum, ama o da izin almıştı sanırım, hiçbir yerde yoktu. Peki, onu görsem ne olacaktı? Bu soruyu bin kez sordum kendime. Ve on gün sonra sağduyumu harekete geçirmeyi başardım. Bu iş bitmişti artık. Adam karısını ve çocuklarını tercih etmişti. Bu anlaşılıyordu. Yapacak hiçbir şeyim yoktu acı çekmekten başka. Tabii ki onu suçlamalarım devam ediyordu. Zaman zaman beddua bile ettiğim oluyordu. Sonra ise kızıyordum kendime, aşık olduğum adama nasıl beddua edebiliyorum diye. Uzatmayayım, okulumu değiştirdim. Olabildiği kadar uzak bir semte verdiler beni. Ve bir daha da bu adamı görmedim, yıllarca yüreğim yandığı halde?”
Ben yine susuyordum, ama meraklı bakışlarımın üzerinde olduğunun farkındaydı. Acaba sonra ne olmuştu?”?Sonra ne oldu diye merak ediyorsun değil mi,” dedi gülerek.
“Evet,” dedim onun içten gelen gülüşündeki sıcaklığı benliğime doldururken.
“Tam üç yıl suçladım adam,” dedi, “ama sonra bir gece yarısı uzun uzun düşündüm onunla yaşadıklarımı. Harikaydı her şey. Bir daha birine aşık olup onları yaşayacağımı asla düşünemezdim. Olmayacaktı bu, biliyordum. Ayrıca o yaşadıklarımın binde birini kocamla yaşamamıştım. O, sadece o verebilmişti bana bunca hazzı, mutluluğu, heyecanı, her şeyi” İşte o gece aslında ona teşekkür etmem gerektiğini düşündüm. Eve, o beddua ya da öfkeyi değil, yürekten gelen bir teşekkürü hak ediyordu. Bana onca güzelliği yaşattığı için. Ve onu affettim. Kalbimin en güzel yerinde ona özel bir yer tahsis ettim. V ne zaman aklıma gelse adam, hep teşekkürler aşkım dedim bütün yüreğimle?”
“Bana neden o soruyu sorduğun anlaşıldı prensesim,” dedim ve elini öptüm annemin.
“Ahhhh oğul, ah,” dedi gözlerimin içine bakarak, ?sen de eminim benim şu yaşadıklarımı bir hayli sayıda kadına yaşattın, ne dersin?”
1Sanırım,” dedim, 1bütün benliğim ve iyi niyetimle yapmaya çalıştım bunu. Ayrıca onlar da benimle müthiş şeyler yaşadıklarını söyleyip teşekkür ettiler. Ama ilişkimiz sürerken yaptılar bunu. İlişki bittikten sonra ise sadece bir kişi”
1İnsanların ezici çoğunluğu açgözlüdür1 dedi annem, 1onun için de verdikçe isterler. Sen verebilecek durumda mısın acaba, bunu düşünmezler. Bizi sevenleri kölemiz zannediyoruz. Kendimizi mutlu etmeyi beceremediğimiz için onların bizi mutlu etmesini istiyoruz. Ettiklerine inandığımız sürece her şey iyi gidiyor, ancak mutluluğumuzun tehlikede olduğunu düşündüğümüzde saldırıyoruz bizi sevenlere. Neden beni mutlu etmiyorsun, buna mecbursun dercesine üstelik! Buna hakkımız yok oysa. Ama yapıyoruz bunu. Benciliz çünkü. Belki de mayamızda var.”
“Haklısın sanırım,” dedim bezgin bir tavırla, “demek ki bundan böyle ayrıldıktan sonra teşekkür etmeyi bilen kadınlarla ilişki yaşamam gerekiyor.”
“Elbette,” dedi annem, “ama büyük bir sorunun var. Sen teşekkür edebilecek kadar yüce gönüllü kadınlardan korkuyorsun.”
“Hayır, anne,” dedim, “yanılıyorsun. Ben aslında hep onları bekledim.”
“Ama gelmeleri için hiçbir çaba harcamadın.”
“Nasıl yani”?
“Onlar da korktu senden evladım. O yazar kadın mesela, ne demişti sana” Sevdiği halde hayatına girmekten korktuğunu söylemedi mi” Nedeni neymiş peki? Senin sağın solun belli değildi ona göre. Öyle görüyordu seni. Bir de aldatacağından korktu.”
“Yani iyi, edepli, düzgün, yüce gönüllü kadınların sevebileceği biriyim ben sana göre, ama dışarıdan öyle görünmüyorum.”
“Aynen öyle. Çünkü insanlar araştırma, tanıma zahmetine katlanmazlar. Nasıl olduğunla değil, nasıl göründüğünle ilgilenirler.”
“Bu durumda prensesim, ben umutsuz bir vakayım.”
“İki ilişki biçiminden birini seçmen gerekiyor. Ama ne yazık ki, ikisi de beni rahatlatacak seçenek değil.”
“İlişki biçimleri ne ve neden rahat olamayacaksın”?
“Biri, artık durmuş, oturmuş, güven veren, yaşamının sonuna kadar yanında olacak, seninle hayatı paylaşacak bir kadını hayatına sokman. İkincisi ise teşekkür edecek aşk kadınlarına yönelmen. Ama bunlar benim gibi bunu üç yıl sonra aklına getirenler değil, giderken yapanlar olacak.”
“Birinci seçenek bana şu an uygun değil.”
“İkinci seçenek de aslında,” dedi araya girerek annem.
“Neden,” dedim.
“Sen anı yaşayan bir adamsın oğlum,” dedi, “aşk arayan kadın kalmak isteyecektir. Kalıp ömrünün sonuna kadar o aşkı yaşamak isteyecek. O zaman da adres sen olmayacaksın.”
“Bir seçenek daha var.”
“Nedir o?”
“Böyle devam etmek ve sık sık yalnız kalmak?”
Gözbebeklerinde hüzün bulutları dolaşmaya başladı birden annemin. Ayağa kalkıp alnından öptüm onu.
Otur oğlum, beni ne kadar çok yordu senin şu hayatın bir bilsen, “dedi sitemle hüznün karıştığı bir ses tonuyla, “Evet, ne yazık ki yalnızlık çekeceksin ve benim aklım hep sende kalacak, yaşadığım sürece. Hayat bir garip yavrum, diyeceğim son şey şu ki, beni habersiz bırakma ve kendine dikkat et?”

Taksiye doğru yürüyorduk İzmir`de annemle. Taksici taksinin kapısını açmıştı. Sarılıp yanaklarından öptüm annemi. Sonra ellerimi ince omuzlarına dokunur gibi koyarak gözlerinin içine baktım ve “Hiç pişman oldun mu,” dedim.
“Hayır,” dedi tereddütsüz bir şekilde, “çünkü ben aşk yaşadım, katıksız bir aşk oğlum?”

Teşekkür et , Mutlu aşkı yaşa - Yorumlar

YORUMLARINIZI PAYLAŞIN

 

Yapılan Yorumlar

BENZER İÇERİKLERİlginizi çekebilecek diğer içerikler

Sınav hakkında

Sınav hakkında 24 Aralık 2010

Yaşamın hikayesi

Yaşamın hikayesi 24 Aralık 2010

Dört kelebek

Dört kelebek 22 Aralık 2010

Gerçek arkadaş

Gerçek arkadaş 14 Eylül 2010

SOSYAL MEDYADA BİZSitemizin sosyal medya hesapları

RASTGELE İÇERİKLER

Web Sohbet Güncellendi AĞ TEKNOLOJİLERİ ‘Kavak Yelleri’ Alışverişte Hastalık Rehberi- J – Tandoğan Eczanesi ECE REKLAMCILIK Çocuklarda Obezite Durumu

FACEBOOK'TA BİZ

Hoşgeldiniz

kelebek.gen.tr – kelebek mirc - Tüm Hakları Saklıdır